röportaj
CANKAT KALYONCU
Resimlerin için fotoğraflar çekiyor ve biriktiriyorsun, gerçek ve kurgu tuvalinde nasıl bir araya geliyor?
Resimlerim kendi çektiğim fotoğraflardan parçalar taşıyor. Son dönemdeki resimlerim daha farklı ama genelde kendi modellerim ile çalıştım. Modellerimi kendi yarattığım anlar içinde fotoğraflıyorum, önce dijital tarafta bir araya getirip daha sonra tuvale aktarıyorum. Bir tür constructed reality (inşaa edilmiş gerçeklik) anlayışı ile kendi gerçekliğimi kurguluyorum. Kendi yarattığım karelerden başka evrenler yaratıp onları tuvale aktarıyorum. Aynı zamanda reklam yönetmeniyim, gün içinde zaten çokça görsel yaratıyorum. Kendi görselini yaratmak bana çok cazip geliyor, data topluyorum, veri biriktiriyorum daha sonra oradaki sahneleri kullanmaya başlıyorum tuval üzerinde. Bu süreç bazen birkaç saat bazen de birkaç haftayı bulabiliyor. Aynı anda birkaç iş boyuyorum, işlerim çok katmanlı, birinin kurumasını beklerken diğeri ile uğraşıyor oluyorum. Tuval üzerindeki evreni yaratırken mekanları çoğunlukla fotoğraflamıyorum, internetten buluyorum, daha çok insanı bir araç olarak seçtiğim için mekanlar genelde arkada işin plastik tarafı olarak kalıyor ve asıl kurguyu ne kadar beslediği daha önemli oluyor.
Çalıştığın modellere nasıl bir esneklik sağlıyorsun? Her şey senin kontrolünde mi yoksa bir ortak yaratım söz konusu oluyor mu?
Aslında iki taraflı, çok yönlendiriyorum. Sanat için bir sahne aldığım için ve burada akademik sanat formlarının üzerinden standart bir poz istemediğim için hayal ettiğim bir hareketi daha gerçekçi şekilde canlandırıyor olması lazım. Bazen profesyonel modellerle çalışıyorum, bazen kendisi talepte bulunan amatör modeller de oluyor, bazen ünlüler de poz vermek istiyor. Bir film sahnesi yaratmak gibi olduğu için ne yaratmak istediğimi önceden biliyor oluyorum, mood boardlarım hazır oluyor, nasıl bir ışık kullanacağımın detayına kadar biliyor oluyorum, gerisi karşılıklı etkileşime kalıyor. Oyuncuya çok güvenirim, eğer iyiyse hayal ettiğimi gerçekleştirmek çok kolay oluyor ve bazen hayal ettiğinizden daha iyisini alıyorsunuz, yine de esnek bıraktığım kısım çok az.
Eser bittikten sonra onunla kurduğun ilişki değişiyor mu? Kendini aşmak ile ilgili ne düşünüyorsun?
Bittiği andan itibaren benim için bitiyor, böyle olacağını bilmezdim ama bittiği andan itibaren yüzüne bile bakmam neredeyse. Sadece birkaç resmime doymadan bakıyorum, nedeni ise gizemi koruyor, boyası mı yoksa verdiği duygu mu, onu bilmiyorum. Böyle olacağını tahmin etmezdim ama bir eseri yaptıktan sonra onunla kurduğum ilişki bitiyor. Hatta bir koleksiyonere gittiyse tamamen unutuyorum ve bir sonraki işe geçiyorum. Belki de üretmeye teşvik eden şeyin altında yatan da budur. Bir şeye çok bağlı kalırsam değişme şansımı da ortadan kaldırmış olurum. Tüm işleri birbirini temsil edebilen sanatçılardan olmak gibi bir derdim yok. Ben kariyerimde değişimi tamamen kabul ediyorum. Picasso beni bu sebeple çok etkiler, çünkü dönemleri ve ara dönemleri vardır, sürekli yenilikçi olma halindedir. Mesela şimdi NFT yapmaya başladım. Beni NFT’nin satışından çok teknolojik altyapısı ve yeniliği ilgilendiriyor.
Blockchain ve Web 3.0 ile birlikte, merkeziyetsiz hale gelmenin bize nasıl yenilikler getireceğini düşünüyorsun?
Dünya bir devrimden geçiyor ve biz bu devrim geçişlerini eskiye oranla daha sık görüyoruz. İçinde olduğumuz ama tam adlandıramadığımız bir devrim. İlk bitcoin çıktığında inanılmaz büyüyeceğini ön görmüştüm, belki de reklamcı olmamın bunu görebiliyor olmamda etkisi vardır. Çünkü bu özgürlük ile ilgili. Web 3.0 ile birlikte tamamen merkezden ayrı şekilde bir veriye sahip olmak ve bunu paylaşmanın mümkün olması inanılmaz özgürleştirici. Pandoranın kutusunu bir kere açtınız ve bunu kapatmak mümkün değil. Dolayısı ile buna adapte olmaya başlanmak zorunda kalındı. İleride farklı versiyonları da türeyecek olan NFT de bu yüzden ilgimi çekiyor. Şu anda öyle oyunlar var ki karşımıza satın alımlar da yaptığınız yeni evrenler çıkarıyor, bu da dijital evrenlerde yapılan sergilere doğru gidiyor.
Resimlerde de hakim konulardan biri olan zaman ve mekanı uçucu hale getirme konusu, Metaverse dünyasında nasıl bir karşılık buluyor?
Metaverse kavramı ile eşleştiğinde kendi evrenlerimizden bahsedebiliyor olacağız, yarattığımız avatarlarla aslında bilişsel formunuz için zaman ve mekanı da bir anlamda bağımsız kılıyor olabileceğiz. Zaman belki biyolojik formunuz için durmuyor ama bilişsel formunuz için zamanı durdurabiliyorsunuz. Kendi evreninizi yaratabiliyorsunuz. Mekan şu anda sınırlı ancak çok yakında da tüm bu evrenler arasında, organik bir geçiş de sağlanacak. Biyolojik formumuza olan ihtiyacımızı ortadan kaldıracağız gibi gözüküyor. Bunun doğruluğu çokça tartışılır tabii. Çok hızlı ilerlese de oraya doğru yine de çok başındayız, şimdilik bir oyun dünyası deneyimi olarak hayatımızda yer alıyor. Bilincimizi tam anlamıyla aktarıp fiziksel varlığımızdan vazgeçme kararı vereceğimiz güne kadar da tam bir evrenden bahsetmek mümkün olmayacak. Bilinç dediğimiz şey aslında bilgi, bu da benim merak ettiğim bir sonsuzlaşma hali, bu bizi belki de tamamen başka bir forma götürebilir.
Gerçeklik arayışında resimlerinin senin için gördüğü işlev nedir? Bilginin aktarılması ve form değiştiriyor olması aslında doğanın kendisinde de mevcut, bu yeni dijital tuval sana nasıl yeni fırsatlar sunuyor?
Kuantum mekaniği bilginin yok edilemezliğinden bahseder. Bilinç aktarıldığında bir şekilde kendine bir yol bulup devam ediyor, nasıl devam ettiğini bilmiyoruz ama ediyor. Henüz tam keşfedemediğimiz, bilimin ve felsefenin çok iç içe geçtiği konular. Resimlerimde de en çok etkilendiğim alanlardan biri diyebilirim. Kuantum fiziğinden ve mikro evrenlerden bahsettiğimizde çok büyük bilinmezliklerden ve şaşırtanlardan da bahsediyoruz. Resimlerimi bu alanlardaki kendi keşif yolculuğum olarak da kullanıyorum. Sonsuza kadar yaşama fikri beni kendine çok çekiyor. Bende sonsuza kadar yaşama isteği var. Bu sebeple az uyuyorum, hayattan çalınan bir zaman olarak görüyorum çocukluğumdan beri. Ben de bilginin devamlılığı ile ilgili bir formül arıyorum belki de. Çağlar boyunca sonsuza kadar yaşamanın hep bir yolu olmuş o da kendini sanatta bulmuş. Sanat yapan ve bunu derdini anlatmak için kullanan insanların çoğunda, aslında fark etmeseler bile bu var. Kuantum mekaniğinin içinde bu sonsuzluk fikri mevcut. Sanat ve bilimin bu kesişimini tuvalimde anlatmaya çalışıyor ve deniyorum. 6-9 ay içinde paylaşmayı planladığım NFT projemde de bunu dijital hali ile denemeye başladım. Resimde 8-9 yıl önce yaşadığımı tekrar yaşıyorum ve animasyon mu okusam acaba diyorum. Ekran karşısında tamamen kendim yaratmak isterdim. Hayal ettiğimi dijitalde istediğim gibi var etmek için bir ekip ile çalışıyorum, böyle bir formül buldum, reklamcılığın bana faydalarından biri de bu oldu, reklam çekerken de büyük ekiplerle çalışıyorum. İçinde yine özellikle kara madde, kuantum dolaşıklığı, bilinç, iletişimin sınırsızlığı, bilginin fiziği yıkarak ettiği hareket vurgulamak istediklerim olacak. Aktarmak istediklerim için tuvalden sonra dijital dünya, çalışabilmek bana bu fırsatı sunuyor. Bu çalışmalarımı sadece dijital dünyayı ana mecra olarak kullanarak sergilemek istemiyorum, yine bir galeri ile de çalışacağım, fiziksel bir tarafı da olsun istiyorum. Birilerinin o işleri gerçekten görüyor olmaları ve dijital evrenin dışındaki seyirci ile karşılaşmak benim için önemli.
NFT projesi hazırlık aşamasında ve dönemleri oluşmaya başlayan bir sanatçısın, son dönem tuval üzerindeki işlerin için bu yenilenme halini nasıl gözlemleyebiliriz?
Son dönem işlerimin içinde de daha çok illüstrasyonlar var, daha az gerçekçi. Konu olarak daha renkli olmasa da son dönem işlerim daha renkli. Keyif aldığım iki şeyi bir araya getirmeye başladım, insan bedeni hakkında gerçekçi şeyler yapmayı seviyorum. Daha özgürce ve orjinal şekilde dışa vurduğum, daha illüstratif parçalar ile insan bedenin birleştirmek beni de çok özgürleştiriyor. Yapılmayanı yapmak çok zor ama onu arıyorum. Gerçekçi figürleri daha geçmişe ve akademik tarafa gönderme yapabilmek için yağlı boya ile tuvale aktarırken, daha ekspresyonist figürleri, işin illüstrasyon tarafını akrilik kullanarak aktarıyorum, tuvalin mix media olmasının böyle nedenleri var. İşin kimyasını da ona göre kurguluyorum resimde.
Yaratım sürecine döngüsel bir göz ile bakarsak, seyirci ile kurduğun ilişkiyi nasıl tanımlayabilirsin?
Herkes beğenilmek ister, sanat yapıyorsanız işlerinizin beğenilmesini istersiniz. Beğenilme kavramı bende biraz daha farklı. İnsanların farklı bulması ve ilginç kelimesini duymak daha çok hoşuma gidiyor. Provoke etmek mesela, New York’taki stüdyomda daha provoke edici işler yapıyordum. Karşı tarafı bazen rahatsız etmek, dürtmek ve tepkilerini okumak hoşuma gidiyor. Karşı tarafı uyandırmak, düşünmeye teşvik etmek ve tepkilerini gözlemlemek bana daha ilginç geliyor. Sadece cevap vermekten kaçıyorum, sorular soruyorum, bu benim için bir kaçma yöntemi, karşı taraf için ise etkileşime girmek için bir fırsat oluyor.
Resimlerinde kurguladığın dünyaya adım atıp bir macera yaşayacak olsak, tavsiyen ne olurdu? Hayatın bilinmez tarafıyla kurduğumuz ilişki burada nasıl bir karşılık buluyor?
Dikkatli ol derdim. Çünkü bence tablolarım tehlikeli, öyle hissediyorum. Bunu ne kadar yansıtabildiğinizle de ilgili, daha da özgür olmak lazım bunu yansıtabilmek için. Çok özgür olmak için galerilerin olmaması lazım, bunu da açıkça söylemek lazım, bunu her galeri için söylemiyorum ama genelde galeriler sizi baskılıyor üretmek istediğiniz işler ile ilgili. Bu yüzden daha kendime uyan galeriler ile çalışıyorum. Benim işlerim karanlık, altında tehlikeler var, içine girdiğinizde ne yapmanız gerektiğini bilmiyorsanız sizi yutar gibi geliyor. Hayatın farkında olduğumuz, hissettiğimiz ama tanımlayamadığımız kısmı ile kesişiyor. Benim yarattığım evrendeki sonsuzluk duygusu ile zamanı ve mekanı ortadan kaldırıyor. Bu da benim için kaldırılan bir durum olduğu ve dışarıdan gelenin farkındalığında olmadığı için, dışarıdan gelene saldıracağını hissediyorum, böyle bir şekilde kurgulamadım tabii ama sanırım böyle olurdu.
Başarıyı bir sanatçı için nasıl tanımlıyorsun, sence hangi koşullar ve durumlar bunda rol oynuyor?
Bence orjinal ve farklı işler yapıyorsanız başarılı oluyorsunuz, bunun son örneği Refik Anadol. O yaratıcılık hemen fark edildi. NFT sanatçısı Murat Pak Türkiye’de çok bilinmiyor ama çok başarılı buluyorum. Fark edilmek için bir araca ihtiyacınız var o da galeri. Nasıl sunulduğunuz çok önemli. Sanatçıyı sadece kendi başarısı ile ölçümleyemiyoruz maalesef. Sanatçı her zaman yapmak istediği işleri yapamıyor, satın alınabilecek işleri yapması isteniyor, bunu yapmak daha kolay ama eliniz gitmiyor tabii. Bazı sanatçılar çok farklı ve yenilikçi işleri kitlesinin sevebileceği şekilde yapmayı başarıyor, Refik Anadol bunun iyi bir örneği. Doğru desteği görmeniz çok önemli. Geniş vizyona sahip çok az galeri tanıyorum. Sanat ekosisteminin en önemli sorunlarından biri bu.
Aldığın sanat eğitiminde içine girdiğin ancak daha sonra aşman gereken kalıplara rastladın mı? En zorlandığın deneyimler hangileri oldu?
Ben kendim öğrenerek başladım sanat yapmaya. Ardından St.Petersburg’ta Repin Institute of Art’ta Dünya’nın en gelenekçi ve katı okullardan birinde eğitim aldım. Sonra New York’a gittim, Florence Academy of Art’a o da Fransız ekolu ile eğitim veren geleneksel bir okuldu. Adım adım ve teknik bir eğitim alıyor olmak, o kalıplara girmek benim gibi hiperaktif biri için zor oldu ama yaptığım işler çok değişti ve gelişti. Fikir düzeyinde insanın kendi okumaları ve merakı insanı daha çok besliyor, aldığınız eğitim daha sınırlı kalıyor eğer çok vizyoner kişilerle karşılaşma fırsatınız olmadıysa. Dil konusunda çok zorlansam da Rus Sanat Akademisi’nde çok şanslıydım, vizyoner insanlarla karşılaşma fırsatım oldu, New York’ta da teknik olarak çok beslendim. İtalya’da, IED Milano’da Görsel Hikaye Anlatıcılığı eğitimi aldım, beni bence en çok etkileyen bu oldu. Kuralları yıkmak için kuralları öğrenmek gerektiğini söyler Picasso. St Petersburg ve New York bana kuralları öğreten yerler oldu. New York’ta okurken minik bir atölye açma şansım oldu, eski bir fabrikayı sanatçı stüdyolarına çevirdikleri çok özel bir yerdeydi, oradaki ortak alanlarda kahve içerken öğrendiklerimi neredeyse okullar ile eşdeğer tutabilirim. Benim için ilham alınacak şehirler İstanbul, New York, Sao Paulo ve Bangkok özellikle sürreal, ütopik, kaotik bir ruhu olduğu için çok ilham verici.
Aynı zamanda bir koleksiyonersin, bu mercekten baktığında Türkiye için neler söyleyebilirsin? Koleksiyonerin sanatçı üretimi hakkındaki etkisi konusunda neler düşünüyorsun?
Uzun bir zamandır koleksiyon yapıyorum, yaklaşık 8-10 senedir. Eskiden de alırdım, daha kişisel beğenime uygun olurlardı. Sonradan çoğunlukla figüratif işlerin bir koleksiyonunu yapmaya başladım. Pandemi sürecinde biraz yavaşladı ama eskiden her yıl belli bir sayıda eser almak gibi bir derdim vardı. Seyahat ederek de satın alıyorum, online almaktan da çekinmiyorum. Dünya’dan daha fazla iş alıyorum oysa İnsan kendi ülkesinden daha fazla almak istiyor çünkü asıl motivasyonum diğer sanatçıları desteklemek, benzer kaygıları taşıyoruz. İstanbul’da birkaç senedir koleksiyonuma katmak istediğim iş bulamıyorum veya çok pahalı oluyor, çokça da benzer işler çıkıyor, dekoratif işlerin çok karşılık bulduğunu görüyorum. Kimse alınsın istemem ama ben biraz dadaist yaklaşıyorum, resimlerimde olmasa da sanatsal tavrım öyle. Sanatın dekorasyon kısmı beni yoruyor. Sanatçılar aynı zamanda para da kazanmak zorunda, karşı tarafa da bu ölçüde beğendirmeniz gerekiyor, o yüzden kimseye neden bunu yapıyorsun diyemiyorum. Eskiye nazaran bunun daha yaygın olduğunu görüyorum. İyi galerilerin sayısı çok az, bence bu ciddi bir problem çünkü monopole dönüşüyor. Aynı zamanda bir iş adamı, iş dünyasını bilen biri olarak söylüyorum, galerilere de hep söylediğim şey, galeri isterse her işi koleksiyonere verebilir, önemli olan burada galerinin kolaya kaçmaması ve bunu istemesi. Galeriler gelir etmeye çalıştığı için neyi kolay buluyorsa genelde onu pazarlıyor ve sanat da bu yüzden ileri gitmiyor. Koleksiyoner sanatın ilerleyebilmesi için çok önemli çünkü sanatçıyı o destekliyor. Eğer desteklemesini sağlamazsanız ve onu zorlamazsanız yeni sanatçı da çıkaramazsınız ortaya. Farklı olanın desteklenmesi sağlanmazsa yeniyi de çok göremeyiz. İyi ve özgürlükçü galerilerin sayısının artması bence şart. Online galerilerle bunun kolaylaşacağını düşünüyorum, bence ihtiyaç da bu yönde. .
Fotoğraf: Abdullah Yazıc
Video: Mercan Dinçkök
Röportaj: Öyküm Pala
Sayfa Tasarımı Uygulama: Mercan Dinçkök
Sayfa Tasarımı: Studio Pul