BRING THE HYPE TO ART

NEFES ALDIĞIMI FARK ETTİĞİM ANDA ZATEN O ALANA GİRMİŞ OLUYORUM SONRA FARKINDA OLMADAN VE PLANLAMADAN YAPIYORUM YAPTIĞIM ŞEYLERİ.

röportaj
PINAR BİRİM

NEFES ALDIĞIMI FARK ETTİĞİM ANDA ZATEN O ALANA GİRMİŞ

Bugün olduğun kişi olman için en çok rol oynayan şeyler neler?

Aslında her an. Bugün olduğum kişi beni yarın olacağım kişiye yaklaştıran kişi. Dün olduğum kişiden de farklı. En önemlisi ne istediğimi biliyor olmak, hayatım boyunca ne istediğimi bildim. Beni bugüne getiren, istediğim şeyi başarmak için gerekli olan gücün bende olduğunun farkına varmak, hiçbir zaman kalıplara bağlı kalmamak ve istediğim şeyin bana özgü olduğunu inanarak, bu inancım doğrultusunda yürümek.

Zıtlıklar sence neden önemli?

Çok önemli! Çünkü istediğin şeye seni yaklaştıran o zıtlıklar ile karşılaşmak. Her şeyin iki ucu var. Biri yaklaşabileceğin, seni mutlu edecek olan, arzuladığın ve istediğin uç. Diğeri de seni mutsuz eden, istemediğin korkular ve endişelerle kaplı olan uç. Her konu bence iki konudan oluşuyor.

Yeni ile aran nasıl?

Çok iyi! İki küçük kızım var, onlar devamlı yenileniyorlar. Biz de hepimiz yenileniyoruz. Yaşlanmaya inanmıyorum. Gittikçe her sene yenilendiğimi düşünüyorum. Zaman yaş değil, eskimek değil, yenilenmek ile bütünleşen bir şey. Yenilenmeden, gelişmeden, değişmeden ilerleyemiyorsun. Benim istediğim yol yeniliklere açık bir yol, bir sonu yok çünkü.

Son zamanda hep tekrarda dönen bir parça?

Moreno+2 - Deusa Do Amor. Tamamen rastlantısal bir keşif.

NEFES ALDIĞIMI FARK ETTİĞİM ANDA ZATEN O ALANA GİRMİŞ

Kendine en sık hatırlattığın bir mantran var mı?

Mantram var, Sanskritçe, Om mani padme hum. Tibet mantrası. Mantranın özünde, kişisellikten çok bütünsel bir iyilik isteği var. 108 kere söylüyorum bu mantrayı. Olumlamaları da seviyorum. Bu ara en sevdiğim “Her şey benim hayrıma oluyor! Ne oluyorsa benim için en iyisi oluyor, kötü olduğunu düşündüğüm şeyler bile!” şükretmek de diyebiliriz, mantra da diyebiliriz. “Tanrım değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmem için bana dinginlik, yapabileceğim şeyleri değiştirmem için cesaret ve bunların farkını kavramam için bana bilgelik bahşet.” Bu da sevdiğim bir dinginlik duası.

Senin hakkındaki en sıradışı şey nedir?

Çok domestik olmam. Öyle gözükmesem de çok domestiğim. Bütün gün yemek yapıp evi temizleyebilirim ve bu bana yeter. Çok seviyorum evde olmayı, çocuklarla olmayı, ev işini toplamayı, organize etmeyi. Fazla romantiğim ve hala aşka inanıyor olmam da sanırım sıradışı bir özellik.

Paçayı sıyıracağını bildiğin bir yasağı delebilecek olsan ne yapardın?

Köpeğim Max’i her yere götürürdüm uçakla!

Bir renkten vazgeçmen gerekse bu hangisi olurdu?

Gri! Arada kalmayı pek sevmiyorum. Benim için ya karanlık yada aydınlık! Ya evet ya hayır. Arafta kalma hissi beni çok geriyor.

Tarihten bir sanatçı senin için bir parti düzenleyecek olsa bu kim olurdu?

Marcel Duchamp. Çünkü satranç oynamak bile parti olabilir onunla. Hiçbir şey yapmasına gerek yok, hiç yormazdım.

NEFES ALDIĞIMI FARK ETTİĞİM ANDA ZATEN O ALANA GİRMİŞ

Her sanatçının yaşaması gerektiğini düşündüğün bir zorluk?

Her sanatçının yaşadığı bir çok zorluk var ve bu sebeple sanatçı olduklarını düşünüyorum. Sevdiğim sanatçıların biyografilerini sıklıkla okuyorum, eserlerinden çok hayatları beni ilgilendiriyor. Okuduklarım hep travmalarla dolu, kazalar, başlarına gelenler, bunların hepsi de eserlere yansıyor! Bence zorluk çekmeyen sanatçı yok! Çekilmeli yani, İyi bir şey yani bu kötü bir şey değil! Acı her şeyin sebebi! Budizmde de eğer anlayabilirsen her acının bir sebebi olduğu söylenir, kendini depresyona çekmediğin sürece faydalı. Acıların hastalığa dönüşmemesi gerekiyor. Ben uzun yaşamak istiyorum, uzun ve iyi yaşamak istiyorum, çok şükür çekeceğim zorlukları çektim, bunun artık güzellikler ve iyiliklerle evrilmesini istiyorum.

İstanbul’dan nasıl ilham alıyorsun?

İstanbul’da doğup büyüdüm, Mimar Sinan’da okudum. İstanbul’un güzel manzaralı binasıdır bence orası. İstanbul’u çok seviyorum, yaşamak ve çocuk büyütmek çok zor ama çok ilham verici. Kaotik olması, beklenmedik olması, her günün birbirinden farklı olması, sürprizlerle dolu olması, birbirlerinden bu kadar farklı insanların yaşıyor olması hem ilham verici, hem de bu kadar büyük bir şehirde yaşamak bana biraz fazla ve toksik gelmeye başladı. Uçaktan baktığın zaman bile topraklanacak toprak ve yeşillik kalmadığını görüyorsun. Yine de iyi ki burada doğdum, iyi ki burada büyüdüm. Bu aralar taşınma planlarım var, İspanya’ya. Böyle planlar olunca İstanbul yeniden hoşuma gitmeye başladı. İstanbul’u özlemek de ayrı güzel!

NEFES ALDIĞIMI FARK ETTİĞİM ANDA ZATEN O ALANA GİRMİŞ

Sanatla uğraşmak istediğini nasıl anladın?

Hala anlamış değilim, başka bir şeyi yapmak istemedim hayatım boyunca. 16 yaşımdayken, lisedeyken, bir müzik grubumuz vardı, Punk grubu. O zamanlar Beyoğlu varken, Ortaköy varken barlarda çalardık. Her zaman ne istediğimi çok iyi biliyordum. Kaset kapaklarını tasarlarken aslında grafik tasarıma başladığımı farkettim. O zamanlar kaykay yapıyorduk, fanzinlere, kaykay dergilerini incelerken biraz görsel dünyanın içine girmiş oldum. Üniversite sınavına girmek istemediğime karar verdim. Sınava çalışma azmim yoktu hiçbir zaman. Yetenek sınavı ile üniversiteye girmeye karar verdim. Üniversite formunu doldurmadım, annemlere yetenek sınavından bahsettiğimde “Senin yeteneğin yok ki!” dediler. Sonra üç üniversiteyi birden kazandım, bir iki ay çalışarak, eskiden zordu da oldukça, senede 25 kişi alıyordu Mimar Sinan Grafik Tasarım o dönem. Mimar Sinan’dan mezun olunca biraz ajans dünyasına dahil oldum, öyle bir şey yapmak istemediğimi hep biliyordum. Şimdi de buradayım, sadece resim yapıyorum.

Sanatın senin hayatın için nasıl bir işlevi var?

İş gibi görmüyorum. Sanat benim için hayatın akışı. Nefes almanın nasıl bir işlevi varsa bu da benim için öyle bir şey.

Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Londra’da aldığın eğitim seni nasıl etkiledi?

Çok eğitim odaklı bir insan olmadım hiçbir zaman. Yaşantıların, deneyimlerin, tanışılan insanların, kurulan hayallerin çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Şanslıydım, güzel bir okul okudum, 6 yıl İngiltere gibi bir deneyimim de oldu. Ancak bence sanatçı için okul okumak şart değil. Şiir yazmak, felsefe, müzik, hepsi sanat, resim için de aynı şey geçerli. Üniversitede hocalık da yaptım. Öğrencilere hep okul dışındaki hayatın daha önemli olduğunu, deneyimin daha önemli olduğunu anlatmaya çalıştım. Alabileceğin şey sınırlı, akademisyenler genelde Türkiye’de sadece okullarda hocalık yapıyorlar, hayatın kendisi ile bir alakaları yok. Meslek dediğimiz şey bence sadece okulda okunan, verilen derslerden ibaret olan bir şey değil. Yapacağın iş de sınırlı olmamalı. Bugün bir şey yapıp yarına onu geliştirerek kurduğun bir kariyer planına da gerek yok. Çünkü yarın çok başka bir gün, bir sürü bambaşka meslekler çıkıyor. Hiç planımızda yokken cep telefonu çıktı, şimdi metaverse var belki ileride bambaşka yeni mecralar çıkacak. Okul bana çok sınırlayıcı geliyor. Okulumu çok sevsem de bu sevginin sosyallik ile ilgisi var, şehrin ve kültür sanatın çok içinde bir lokasyonda bir okuldu. Çok yetenekli ve farklı vizyonlarda arkadaşlarımı orada tanıdım. Tanıdığım bir çok insan da okuduğu bölüm dışında bir şeyler yapıyor.

NEFES ALDIĞIMI FARK ETTİĞİM ANDA ZATEN O ALANA GİRMİŞ

Hazırlık sürecin nasıl işliyor?

Sanırım bir hazırlığım yok. Günlük rutinimden bahsetmek doğru olur. Sabah çok erken kalkıyorum, 06:30, bazen 05:00. Mutlaka kendime vakit ayırıyorum. Mutlaka meditasyon yapıyorum. Nefes aldığımı fark ettiğim anda zaten o alana girmiş oluyorum, dengeleniyorum, dengelendikten sonra farkında olmadan ve planlamadan yapıyorum yaptığım şeyleri.

Sokak senin için ne ifade ediyor?

Sokak hayatın kendisi. Ben üniversitedeyken graffiti de yapıyordum. Hafriyatları boyardım, onların çöpe atılması bile hoşuma giderdi. Aslında her şey geçici, yapılan bütün eserler de geçici. İnşa etmesi yüzyıllar süren bir kilise bile bir anda bir çakmak ile yanabiliyor. İnsanların gördüğü ve insanların üzerinde bıraktığım his bence asıl önemli olan. Çocuklarla beraber yaptığım bir yürüyüşte bir tartışma yaşadık. Ben sokakları boyamayı severim, hala da seviyorum. Büyük kızım, benim yaptığım işlerin herkesin zevkine hitap edip etmeyeceğinden emin olmadığı için “Senin zevkin herkesin zevki ile aynı olmayabilir, sokaklar kamusal alandır ve sokağı boyamak doğru değildir.” dedi. Küçük kızım ise “Annem sanatçı, istediği yeri boyayabilir.” dedi. Büyük kızım “Sanatçı ise kendi alanında sanatını yapsın, sokaklar herkesin!” diye cevapladı. Açıkçası şu anda ikilemdeyim. Yine de böyle bir ikilemdeyken sokağa izin almadan iş yapmayı bıraktım.

Bazen sokak kimseye ait olmayanın durduğu yer de olabiliyor. Buluntu malzemelerin çalışma dinamiğinde nasıl bir yeri var?

Farklı malzemeleri denemeyi ve tesadüfleri hep çok sevdim. İlk sergimi açarken, bir arkadaşımın barının sadece bir duvarında bir yerim vardı. Şimdi düşününce çok basit geliyor, bir saatte yaparım ama o zamanlar planlayamadım, tuval mi boyayım, poster mi yapayım derken, sokakta yürürken parke parçaları buldum, hepsi birbirinden farklıydı, onları eve taşıyıp boyamıştım. İlk sergimi böyle parke parçaları ile açmıştım, çok güzel olmuşlardı. Malzemelerin farklı yüzeylerdeki etkisini de seviyorum. Kağıt, mukavva, herhangi bir koliyi boyamak, herhangi bir çekmeceyi bulup boyamak hoşuma gidiyor. Sokakta bulduğun her şey bedava ama tuvaller ve malzemeler çok pahalı, o da cezbediyordu beni açıkçası. Arkadaşlarım beni ziyarete gelirken bir ara çöp alıp geliyorlardı. “Pınar bak kapı! Pınar bak dolap!” Eve yığılmışlardı. Şimdilerde o kadar değil, taşıması, asması hepsi büyük bir iş. Bu aralar daha çok tuval ile çalışıyorum.

NEFES ALDIĞIMI FARK ETTİĞİM ANDA ZATEN O ALANA GİRMİŞ

Çocuk naifliği eserlerinde nasıl yer buluyor?

Çocuklardan çok ilham alıyorum. Öncelikle kendi çocuklarımdan. İhtiyacı olan çocuklarla da çokça çalıştım. O da beni iyi anlamda çok etkiledi. Olmak istediğim serbestlik aslında onlar. Bu yaşa kadar bir sürü kalıp ve bilinç ile gelince ister istemez o resimlere de yansıyor. Şu anda onların serbestliğine neredeyse eriştim, şimdi onlar benimkinden bakıp kendilerine yorumluyorlar. Birkaç senedir okula gittikleri için serbestlikleri biraz yontuldu, okulda ne yazık ki nasıl resim yapılacağı öğretiliyor. Özümüz aslında böyle bir serbestlikle yapmak. Bir şey yapmaktan çok kendi özümü yansıtmaya çalışıyorum. Yaptığım resimler veya yaptığım şeylerle insanları mutlu etmek istiyorum. Ne kadar kendimle yakın olursam o kadar iyi anlaşıldığımı düşünüyorum, beğenilmek gibi bir derdim yok ama iyi hissettirmek hoşuma gidiyor.

Çocuk kadar özgür çizebilmek için dingin bir zihin de gerekir. Bunu nasıl başarıyorsun?

Meditasyon!

Çalışmalarının vahşi ve kaotik bir yanı da var, bunu biraz açabilir misin?

Kendimle çelişmek belki biraz o, belki bir çizgi çekerek anlatacağım bir süre sonra her şeyi. Şu anda içimdeki o dalgalanmayı ve o çelişkiyi seviyorum. Planlamadan yapıyorum, tesadüflerin güzelliğe dönüşmesi (benim için güzele) rastlantısal olması. Resimlerimdekiler aslında karakterler değil, canavar mı öcü mü, ne olduğu belli olmayan şeyler var, onlar aslında ruhlar.

NEFES ALDIĞIMI FARK ETTİĞİM ANDA ZATEN O ALANA GİRMİŞ

Fotoğraf: Abdullah Yazıc
Video: Mercan Dinçkök
Röportaj: Öyküm Pala
Sayfa Tasarımı Uygulama: Mercan Dinçkök
Sayfa Tasarımı: Studio Pul


 

SANATÇININ ESERLERİNİ GÖR

SEPETİM