BENİM İLK ÇIKIŞ NOKTAM GÜLÜMSETEBİLMEK.
röportaj
Fantastik filmlerden veya çizgi film de olabilir, bir kurgu karakter seçecek olsan kim olurdu?
Çılgın Korsan Jack’i çok seviyordum, en çok sanırım onun etkisi var. Tabii ki Looney Tunes karakterleri de var. Witch Hazel bana çok farklı geliyordu, kötü bir karakter ama bir yandan da çok komik ve şapşal. Andy’nin Nesi Var? beni çok etkilemişti. Komik ve esprili yanları çok olan karakterler bunlar, espri şekillerinden yola çıkarak oluşturduğum çok işim var. Onların dünyasındaki şapşal anlar, karakterlerin faka bastıkları anlar, aslında hayatın içinde olan şeyler ama ele alınış biçimleri komik ve espirili, bu benim işlerimi kurgulayış biçimime de çok yansıdı.
İçe mi dönüksün dışa mı?
İkisinin ortasında gibiyim. Biraz daha dışa dönük diyebilirim. Eskiden çok girişken biri değildim, arkadaşlarım ile çok iyiydim ama yabancı biri ile konuşmak benim için çok korkutucuydu. Şimdi sanırım en çok keyif aldığım şeylerden biri yeni biri ile tanışmak.
İşlerin hakkında tarihten hangi sanatçı ile konuşabilmek isterdin?
Picasso’yu çok seviyorum. Devamlı yeni bir şey denemiş, keşfetmek için bu kadar çok çalışmış olması çok hoşuma gidiyor. Hilma Af Klint’in de iç dünyasını oldukça merak ederdim.
Senin için bir parti düzenlemesini isteyeceğin sanatçı kim olurdu peki?
Dali olurdu sanırım, karıncayiyeni ile gelebilirdi. İlk aklıma o geldi. Gala’nın yüzüne çizdikleri aklıma tipik parti anlarını getirdi. Bodys Isek Kingelez de düzenlese çok iyi bir parti konsepti yapabilirdi diye düşünüyorum.
Oyuncaklara ait bir evrene yolculuk yapabilecek olsan, bu dünyada geride bıraktığına en çok sevineceğin şey ne olurdu?
Fazla negatiflik, haksızlık.
Hangi rengi geride bırakmak isterdin?
Mor ve turuncu.
Hangi rengi muhakkak yanına alırdın?
Pembe
Oyun oynamanın sence yetişkinlik hayatımızda nasıl bir yeri var?
Senin için oldukça rutin ve sıkıcı hale gelmiş bir şeyi oyunlaştırabilmek senin elinde olan bir şey. Küçükken yaşadığın oyun halini, yetişkin hayatına bu şekilde taşıyabilirsen, hayat daha keyifli olabilir diye düşünüyorum. Oyun güvenli bir keşif alanı gibi. Sınırsız bir dünyanın içine giriyorsun, sınırsız bir hayalgücü ile birliktesin; çok ufuk açıcı, bu yetişkinlik için de kocaman bir alan açıyor. Benim de oyuncaklardan ilham aldığım çok şey var. Küçükken oynamaya doyamamışım ve sanki hala onu devam ettirmek istiyormuşum gibi bir his benim için. Daha yeni yeni kendimi yetişkin olarak hissettiğim günlerden geçiyorum. Çocukluğu geride bırakma düşüncesi beni korkutuyor. Üretimimi nasıl etkileyeceğini düşünüyorum, heyecan duyduğum şeyler ilk bakışta hep çocukça.
Çocukken oyun saatlerin nasıl geçerdi?
Küçükken oyuncak konusunda şanslıydım. Babam denizci olduğu için yurtdışına sık gidip gelirdi. Onun getirdiği oyuncaklar benim için çok kıymetli olurdu. Babam seferdeyken, 6-7 ay görmediğim babamdan çok sanırım getireceği oyuncaklar beni daha çok heyecanlandırıyordu. Umarım bunu okumaz. Barbie’ler ve Betty spaghetty’ler ile çok oynadım, çok severdim. O oyuncakların vücut şekilleri, kolları, bacakları, renkleri bana çok estetik geliyor. Çocukluk dönemindeki çizgi filmlerinin estetiği ile de bağdaşıklar. Benim kullandığım renklere de, estetiğe de çok benziyorlar.
Bir anlamda oynanamayan ama izlenebilen oyuncaklar yapıyorsun, eserlerinle bu anlamda nasıl bir ilişki kuruyorsun?
İlk başladığımda kendimi toy maker (oyuncak imalatçısı) olarak tanımlamaktan çok memnundum. Ancak yaptığım işler oldukça kırılgan, seri üretim değil ya da bazen oynanabilecek bir yapıları bile olmuyor. Aslında yaptığım ve zevk aldığım şeyin sanatsal üretime daha yakın olduğunu anladım. Oyuncak olmadıklarını ama oyuncaktan ne kadar beslendiklerini anlamış oldum. Küçükken oyuncaklarıma zarar verilmesinden çok korkardım, o yüzden sakladığım oyuncaklar olurdu, bazıları benim için çok kıymetliydi. Belki de şu andaki durumun bununla bir bağlantısı olabilir. Oyuncak gibi ama oynanmıyor, yerlerinde ve korunaklı şekilde duruyorlar. Oyuncak kadar kullanışlı ve kullanıma açık değil. Onlara bazen bir hareket katıp küçük bir kısmını oyuncaklı hale getirmek hoşuma gidiyor. Oyuncaklardaki eklemler gibi parçalarla ona hareket katarak onunla neler yapabileceğimi keşfedebiliyorum. Oraya o menteşe konulunca açıp kapatıp hayal gücünü harekete geçirebilirsin. Oyun fikrinin çocuklukta kalan bir şey olmasını hiç istemiyorum. Benim ilk çıkış noktam gülümsetebilmek. Ne kadar negatif bir yerde, ne kadar kötü bir zamanda olsak bile o anları yakalamak ve bunun içinden gülümseten bir şeyler çıkarmak benim için önemli. Arkasında güzel bir fikir barındırması ve gülümsetmesini gözeterek işe başlıyorum genel olarak.
Çizgi filmlerden gelen estetik renklerine çok yansıyor, başka nerelerden ilham alıyor ve ilham olmak istiyorsun?
Renkler çok ilham verici benim için. Gezdiğim yerler çok ilham veriyor. Güneşten ve sahillerden, renkli yerlerden çok ilham alıyorum. İzmir’in çok etkisi var; palmiyeler, mavi gökyüzü, renkler, insanlar, düz yollar, boş caddeler… Kullandığım renkler genelde, pembe, mavi, sarı, turkuaz gibi. Bunlar da Looney Tunes arka planlarında kullanılan renkler gibi aslında. Elim nedense hep bu renklere gidiyor. Soğuk renkler kullansam bile mutlaka bir yerlere pembe ekliyorum. İşin bana estetik gelmesi için o renkler muhakkak devreye giriyor. Sokakta renkli nesneleri keşfettiğim zaman mutluluk duyuyorum. İnsanların yaşadığı stres, hüzün, mutsuzluk gibi kulağa negatif gelen şeylerin karşısında insanları gülümsetebilecek, bu olayların ve şeylerin içinden çıkarılabilecek komik anlar, göstermek istediğim kısım oluyor.
Üretim aşamalarını sıklıkla paylaşıyorsun, bu paylaşımların sende nasıl bir yeri var?
İşleri üretirken çok heyecan duyuyorum. Sürekli yapım aşamalarını paylaşırım, nasıl olduklarını sorarım. Aileme, yakın arkadaşlarıma gösterir, sosyal medyadan süreci paylaşırım. O heyecanımı başkaları ile paylaşmak isterim. Onlarda yarattığı hislere karşı duyduğum bir merak var. Onlarla benzer yerlerde buluşabilmek, bir kesişim noktası bulabilmek, benim için önemli. Nostaljik bir şey de olabilir bu. Streç film kaplı bir kumanda yapmıştım yakın zamanda, bu bir çok insanın evinde olan bir şeydi. Bir yerden güldürebilmek, aynı hisleri yaşatabilmek, bunu kendi estetik kaygılarımla, renkleri ve şekilleri ile karşıya sunmak istiyorum. Bu durum, izlediğim çizgi filmlerde de çok devreye giriyordu. Onları da o kadar çok seviyordum ki her sahnesini paylaşmak istiyordum. Annem mutfakta bir şeyler yaparken, tek tek gider her sahneyi kaçırmaması ve benimle aynı hissi paylaşması için ona anlatırdım, ona anlatacağım diye büyük bir kısmını ben de kaçırırdım.
Atölyedeki nasıl rutinlerin var?
İlk olarak eskiz yapıyorum, eskiz süreci o kadar hızlı gelişiyor ki, yapılacak parçalar neredeyse belli olsa da doğaçlama için hep bir alan kalıyor. Eskizi yaparken evde olmamayı tercih ediyorum, dikkatim çok hızlı dağılıyor, çok rahat olduğum için o ana geçemiyorum. Dışarıda bir kafeye oturduğumda, sokakta olmanın mutluluğu ile çalışmaya başlıyorum. Etrafına çok bakan biri değilimdir, dışarıda olduğumda kendime bir alan yaratıp konsantre olabiliyorum. Eve geldiğimde nasıl ölçeklendirmem gerektiğini düşünüyorum, tahtalarımı hazırlıyorum, büyük ölçekli ise bir kısmını önceden yapıştırıp kurumasını beklerken diğer küçük parçalara geçiyorum, kesiyorum, boyaların kurumasını bekliyorum, yavaş yavaş parçalar birbirine oturmaya başlıyor.
Çocuk yaşlardan itibaren sanat ile ilgilenmek istediğini biliyor muydun?
Babaannem resim ile ilgilenirdi. Benim de ilk resimlerimi 3 yaşlarımdayken yaptığımı söylemişti. Onun çok güzel yağlı boya fırçaları vardı, büyük sigara kutuları içinde yağlı boya tüpleri olurdu. Onunla farklı farklı denemeler yapardık. Tebeşirlerden yaptığımız küçük figürler belki yaptığım ilk 3 boyutlu işlerdir. Kollarını, bacaklarını tebeşirden oyup yapıştırır, kağıt hamurdan heykeller yapardık. Çizimler yapardık, hep onu çizmemi isterdi, ben de büyüdükçe sıkılırdım, artık çizmeyeceğim derdim. Şimdi onu çizdiğim resimlerden biri evimde duruyor. Çok şey öğretti bana. Her zaman kendi pastel ve yağlı boyalarını kullanmama izin verdi. Yağlı boya fırçaları hala durur ama hiç güzel kullanmamışım, araları hep boyalı duruyor. Yine de izin vermiş. Düzenli çizmem için belediyenin bir resim kursuna gönderildim. Orada yağlı boya ve pastel boyalarla ilgilenmeye devam ettim, ortaokulda da resim öğretmenim devreye girdi. Sürekli resim yarışmalarını araştıran biriydi, her hafta bir resim yapardım, yarışmalara hazırlanırdık. Sanatla ilgilenmek isteyip istemediğimi sorgulamadım. Resim yapıyordum, devam ettim. Lisede resim, üniversitede grafik tasarım okudum. Lisedeyken, bir fikir bulmanın, yaratıcı bir şeyler keşfetmenin benim için daha doğru olduğunu düşündüm, hep afiş gibi dikey kartona pastel boyayla çalışmalar yapıyordum. O yüzden grafik tasarıma yöneldim. Ancak sonrasında tipografi gibi grafik tasarıma dair birçok şeyin pek benlik olmadığını anladım. Yine de bana katkısı büyük oldu, az şey ile çok fikir iletmeyi orada öğrendim. Mezun olduğumda, animasyon okumak içimde ukde kalmıştı, çizgi filmlere olan hayranlığımdan dolayı çok seviyordum. Uzun süre buna yönelik çizimler, illüstrasyonlar yaptım, Koff Animation’da staj yaptım, Sanıyorum hevesimi aldım ve sonra kendi işlerime devam ettim. Bir şeye takılıp kalmaktan ve kendimi geliştirememekten çok korkuyorum. Ahşap her zaman devam etmek istediğim şeylerden biri ama her defasında bu sefer yeni ne yapabileceğimi, neyi farklı yapabileceğimi sorguluyorum.
Gelecek için aklında farklı malzemeler ile çalışmak var mı?
Guaj yapmayı çok seviyorum, ona biraz daha ağırlık verebilirim. Google Maps’teki lokasyonları resmettiğim bir seri vardı. Guajla ahşabı birleştirdiğim bir şeyler yapmak istiyorum, büyük tuvallere geçmek istiyorum. Şu anda çok küçük, kartvizit boyutunda çalışıyorum, çünkü inanılmaz sabırsızım. Hemen bitmesini ve sonucunu görmeyi istiyorum.
Fotoğraf: Asya Özdemir
Video: Asya Özdemir
Röportaj: Öyküm Pala
Sayfa Tasarımı Uygulama: Esra Ho
Sayfa Tasarımı: Studio Pul
<